Sürüngen Forumları > Kaplumbağa
Bizim kaplumbağa hikayemiz
Çok sıkılmıştım, çok yorucu bi seneydi, günde 4-5 saat uykuyla duruyordum, bana bi kahraman lazımdı, her şeyi değiştirecek bir şey. Okuldan dönerken aniden karar verdim, evet arka sokakta bi petshop olması lazımdı, küçük yeşil bir surat alacaktım. Bakımı nasıl olsa kolaydı, biriktirdiğim paraları da çekip petshopun olduğu sokağa girdim, ne gerekiyorsa alacaktım, petshopçuya da açık açık böyle söylemeye karar verdim, beni kandıracak hali yoktu ya!!
Orta büyüklükte bir akvaryumda 50 kadar kabukçuk, ortada bir kütük, çoğu kütükte uyuyor, üst üste yatıyordu. “Ben kaplumbağa alacağım” dedim, “ama yanında ne gerekiyorsa almak istiyorum, her şeyi tam olsun”. “Peki” dedi adam, akvaryuma uzanacakken “ben seçebilir miyim” dedim, akvaryuma doğru bakacak, ilk gördüğümü alacaktım, bi nevi kurayı şansa çektirecektim. Fıldır fıldır yüzen bi tip gözüme çarptı ilk, evet işte o’ydu, daldırdım elimi akvaryuma, avucumun içinde kabuk olup kaldı zaten. Oyuncak gibi bir şey, ne ağzı burnu görünüyor, ne kolu bacağı, sadece yeşil bir kabuk. Diğerleriyle göz göze gelmeden akvaryumun başından ayrıldım. Petshopçu bir ölüm fanusu getirmiş, içine pembe küçük taşlar doldurmuştu, eğer istersem yeşil taşlardan da vardı, bir de yeşil yemlerden tutuşturdu elime, bir tane de vitamin, işte bu kadardı. Kabukçuğu kaba yerleştirdi, yağmur yağıyordu, kabı da bir torbaya yerleştirecekti. Haftada bir kıyma vermeliymişim, günde 2 yem yetermiş, kaloriferin yanına da koyarsam ondan mutlusu olmazmış. Bir yandan anlatıyor bir yandan kabı torbaya sığdırmaya çalışıyordu. En sonunda kap torbanın içinde devrildi, küçük pembe taşların arasından minicik kaplumbağayı zar zor bulduk, her yerine pembe taşlar yapışmıştı. “Ben bunu yanıma alıyım” dedim, bir elimde torba diğer elim cebimde, cebimdeki elimin içinde korkmuş, ürkmüş, sarsılmış bir kabuk, geldik eve.
Kapıyı açar açmaz arkadaşıma avcumu açıp kaplumbağayı gösterdim, “Canlı mı bu” dedi, “yoksa oyuncak mı?”. Çok küçüktü, o kadar küçüktü ki demek ki avcumun içine tam sığıyordu, parmaklarımı bile tamamen kapatabiliyordum.
Pembe taşların üstünü örtecek kadar su doldurduk kaba, kaloriferin yanına koyduk, iki tane de yem attık, yemedi, şişti yemler suyun içinde. Hiç kıpırdamıyor, kabuğundan dışarı çıkmıyordu. “Dur” dedim, “ben şunun bakımını internetten bi araştırıyım”. Sonrası malum, hepsievcil, o gece tonlarca yazı okudum, bir sürü liste çıkardım, ertesi gün acilen akvaryum, filtre, ısıtıcı, bin tane şey alacaktım. Sabah onu aynı pozisyonda bulduk, yemin ederim öldü sandım, hiç ama hiç kıpırdamıyordu, hafifçe ittirince suyun içinde yaprak gibi sallanıyordu o kadar.
Malzemeleri aldım, suyu doldurduk, ısıttık, bir de konu açtım foruma “yeni kapluşum için yardım ve binlerce soru” diye, daha bir filtreyi yakından görmüşlüğüm bile yoktu. Frozen bin tane sorumu binici kez sıkılmadan yanıtladı, zamanla alışır yazmıştı. Pek ihtimal vermemiştim, akvaryumun içinde zar zor görünüyordu, plastik bir ağacın altına tünemiş, hiç çıkmıyordu, alışır mıydı ki gerçekten.
Önce yemek verirken yaklaşmalar başladı, yem elimdeyken suyun içine elimi sokuyordum, pıt pıt gelip elime oturup yemeye alıştı, ama hala ürkek ve çekingendi. Kuru bölgeye haftalarca çıkmadı, sadece salona aniden girince bir “flop” sesi, gizli gizli mi çıkıyor napıyor belli değil. İlk kuru bölgeye çıktığında olaya şahit olan arkadaşım mesajla haberi bana uçurdu “Kaplumbağamız taşa çıktı :)”. Ama o kadar kolay değildi, binbir nazla taşa çıkıyor, 5 metre uzaktan biri bacak bacak üstüne atsa bile alttan elektrik şoku yemiş gibi suya koşuyor, kafayı gözü yara yara suyun içinde saklanacak bir yerler arıyordu. Taşa çıktıysa biz de kıpırdamaz olmuştuk, yerimizden kalkmak yasaktı, susayan olursa evde mesela, hayvancık taştan inene kadar susuzluktan kavrulabilirdi :)
Şimdi sekiz aydan fazla oldu, minik Melek bizimle beraber. Bu sürede bir sürü şey oldu; yazın bir arkadaşımda kaldığında akvaryumu patladı, akvaryumu değişti, canlı bitki denemelerimi telef ederek sonlandırdı, kız sanırken, erkek olduğu ortaya çıktı, kabuk değiştirdi, güneşlenmek istemedi, kocaman oldu, birkaç kez parmağımdan küçük parçalar kopardı….. Sabahları su şapırdatma sesiyle uyandırır bizi, akvaryumunun yakınındaki masada ders çalışan, yemek yiyen olursa hiç şaşmaz, çıkar kuru bölgeye koca ayaklarını aça aça uyur, insanı kıskandırır. Akvaryumun yakınından geçenleri yem verirler umuduyla hızla takip eder, türlü şirinliklerle bi parça karides koparmaya çalışır :) Elimizi suya soktuğumuzda koşa koşa gelir avcumuzun ortasına yerleşir sal gibi gezdiririz biz de onu suda, sakince oturur, elleriyle parmaklarımızı tutar, ayaklar yaprak gibi suda sallanır, bazen de çenesini avcumuza dayayıp kapar gözlerini, tam ısırmalık olur, o gitmek isteyene kadar mecbur ayaklarımız kopar ama yine de bırakamayız. Tabi sadece şirinlikten ibaret değil her şey, Melek Bey’in kabuk boyu 10.5 cm, kilosu 200 gram, kakaları kocaman olmuş durumda :) Bir de yeşilliğe başladığımızdan beri akvaryumun temizliği daha bir beter, sürekli bi elimizde dip süpürgesi yakaladığımız anda kakaları topluyoruz, bir elimizde tül kepçe suyun üstünde yüzen derileri, bitki artıklarını kovalıyoruz. Tabi bu küçük temizlikler sırasında o da boş durmuyor, kepçeyi kovalıyor, dip süpürgesinde pisliklerin toplandığı keseyi ısırmaya çalışıyor, elime tırmanıp yemek var mı bakışları fırlatıyor, resmen tepemizden inmiyor :) Çok masraflı, bakımı çok ince detaylarla dolu olduğu doğru, inanın bin tane normal/sanal petshop gezmişimdir şimdiye kadar, bir sürü forum, bir sürü yazı okudum, hala okumaya çalışıyorum, ev Frozen’ın deyişiyle nalbura döndü, hortumlar, leğenler, çifter çifter ısıtıcılar, filtreler, kayalar, taşlar, kütükler, ampuller… Ama en başta istediğim gerçekleşti o benim hayatımı değiştiren minik kahramanım oldu. Ben onun için bi kahraman mı, yoksa bi gardiyan mıyım bilemiyorum tabi, onun ve diğer minik kaplumbağa kardeşlerinin dünyanın bir ucundan, yeşil, sıcak iklimlerden, akvaryumlara tıkılmalarına katkıda bulunduğum için vicdan azabı çekiyorum en çok.. Pıırrrr, kuru bölgeden suya daldı tam şu an kerata :)
(not: yazıyı word’e döken “daktilo kutay”a teşekkürler :)
ah tabi, ben bu yazıyı niye yazdım onu eklemeyi unutmuşum. sizlerin miniklerinizi nasıl aldığınızı, neler yaşadığınızı, kısacası sizin kaplumbağa hikayelerinizi okumak isterim :) ben biraz abartmışım, çok uzun olmuş, bıkmadan sonuna kadar okuyabilen var mı :)) hadi bakalım, ilk kim anlatıyor ;)
ilk ben anlatayim. benim kaplumbagalarla ilk tanısmam 6 sene kadar önceydi.istanbula yeni gelmistim , okula baslamistim,moralim pek iyi degildi ve fazlasiyla yanlizdim.liseyi yatılı okudugum icin üc yıl sonra ilk defa kendime ait bi odada ne istersem yapabilirdim.ben de aklima gelen ne varsa aldim.bi kaplumbaga, baliklar ,kus ,tavsan.o zaman kaplumbagam plastik kaptaydi.cok hareketli degildi.diger gereklerin hepsinden bihaber onu minik plastik kapta aylarca tuttum.sonunda bigün kacti,bir ay aradim ama bulamadım.ümidi kesmistim ve bi bucuk ay sonra bi halinin altında canlı bulduk.gayet iyiydi.ama bi kac ay sonra sanırım soğuktan,öldü.ayrıca o dönem aldigim butun hayvanlarin da sonu ayni oldu. yavru tavsanı bahçeye indirmistim kedi yedi.kus kaçtı ,baliklar öldü. Benim hayvanlardan bi dost edinmek içimde kalmis olacak gecen sene bi kus daha aldim.bana alışsın elime gelsin diye cok cok küçükken daha ucamazken aldim.tabi cok riskliydi ve 4 gun sonra öldü. ben artik vazgeçmistim.hiçbi hayvanın doğal yasamindan minik kaplara hapsedilmesine ben vesile olmayım diyordum.zaten de defalarca ispatlandı ki beceremiyordum. derken efendim bi kaç ay önce kayseride oturan erkek arkadasım istanbula beni ziyarete gelirken valizinde iki minik kaplus getirdi.tabi ona da plastik kap tepesinde plastik bi palmiye ve biraz kum vermislerdi.ben de herseyden habersiz kapluslarimi aldim plastik kapta aylarca besledim.geldikleri gun internete bakmistim uzun uzun okumustum ama bu siteye hic girmemisim.hatta ne yerler cinsiyetleri nasil anlasilir filan gibi seyler okudugum hatirliyorum. Sonunda bir hafta kadar önce bu siteyi kesfettim.okuduklarıma cok sasirdim ve uzuldum.üzerlerine titredigim iki minime ne eziyet çektirmisim meger.bayramda disari cikamadigim için en azindan kaplarini genisleteyim dedim.koca bi legene kuru bölge buna çıkacakları ranpa filan yaptim.iste sularini ısıttim kalorifere koydum filan.bugün de hemen akvaryumcuya gittim.Beni plastik kaplar ve akvaryumcunun egreti gülümsemesi karsiladi.adama isitici dedim .ne için dedi.kaplumbagalarim icin dedim.ne dedi ,isitici dedim, ne için dedi ,iste isinmak için dedim,kim için dedi,kaplumbağalari isitmak dedim ,dedim ama adama çok anlamsız geldi.bu tabi isin traji komik yani.sonuçta benim iki kaplusum bitanem,yakinda uygun ortama kavusacaklar.insallah bu hafta tüm eksiklei tamamlicam böylece umarim benimle daha uzun yıllar beraber olacaklar. ben lafi çok uzattim biliyorum.ama paylasmak istedim herkese sevgiler...
Merhabalar Pınar hanım, Sonunda foruma kayıt olabildim,Şimdi vaktim işten dolayı kısıtlı en kısa zamanda bende hikayemi yazacağım. Saygılar
Herkese merhabalar,foruma yeni üye oldum. Pınar hanım açmış olduğunuz başlığa bende miniklerin hikayesini yazmak istedim. Bizde yıllar önce köpek sahibiydik,ayrı dönemlerde iki tane köpeğimizi malesef kaybettik.Biri kalp krizinden (Veterinerin yanlış teşhis ve tedavisi bu ölümde en büyük etken oldu )İkincisi malesef lemfbezi kanseri oldu ve onuda kaybettik.Aylarca ağladık üzüldük çünkü onlar bizim bir parçamız ve dostumuz olmuştu.Bu yaşadıklarımızdan sonra birdaha eve herhangi bir canlı almamaya karar verdim çünkü birdaha böyle bir acı yaşamaya tahamülüm yoktu.(Sanki eve bir canlı alırsam onları da kaybederim korkusu içime yerleşmişti) .İkinci köpeğimi kaybettiğimde kızım 3 yaşındaydı ve çok iyi anlaşıyordu.Evde bir boşluk olştu eşimde bunun üzerine Fanusta bir balık aldı o da bir hafta yaşadı(Zaten akvaryum ve kafes canlılarından hiç anlamıyorduk,petshpolara aldanıyorduk).Eşime nekadar da söylesem o yine bir canlı almaya karar veriyordu.Başka bir gün eve gittiğimde kafeste bir muhabet kuşu vardı,hade dedim kalsın kıyamadım.Ve sonuç bir ay sonra onu da kaybettik.Balık ve kuşta bizim kabahatlerimiz olabilir çünkü hiç bilgimz yoktu ve satıcıların dediklerine uyuyorduk.Neyse fazla uzatmayayım,uzun bir zaman eve bir canlı sokmadık. Bundan bir buçuk ay önce akşam eve döndüm ve ne göreyim plastik bir kap ve içinde iki adet kaplumbağa,tabi biraz söylendim şimdi sıra bunlarda ve bir müddet sonra bunları da kaybederiz diye düşünmeye başladım.Nihayetinde canlılar ve dayanamadım bir iki gün takip ettim.Akvaryumcu eşime klasik bir şekilde plastik kap yani "ölüm fanusu" ve bir paket yem vermiş.Dikatimi çeken minikler hiç yem yemiyor ve uyukluyorlardı.Ertesi gün haftasonuydu ve akvaryumcuya gittim bilgi edinmek istedim,adam bana bunlar çok dayanıklı ,çok büyümez,ölmez gibi zırvalıklar anlattı.Olmadı içime sinmedi oturdum bilgisayarın karşısına nette biraz araştırınca bu miniklerin cinsinden bakımına kadar bir çok bilgi edindim.Çıktım büyük bir akvaryumcu aramaya hani onlar daha iyi bilir ya başka bir muhitte bitane buldum ve girdik içeri.Tüm saflığımla derdimi anlattım ve ne almam gerektiğini sordum (Şimdi düşünüyorum da adam herhalde o anda gene bir keriz düştü diye düşünmüştür ). Adam 19*19cm bir kaplumbağa bahçesi (Küçücük bir akvaryum)bir filtre,ısıtıcı ,kum ve kabuk sertleştirici verdi.Nette okuduklarımla UVB lamba lazımmış dedim ,adam da bana gerek olmadığını kabuk setleştiricinin o görevi yaptığını söyledi ,tabi inandım.Evde hemen ortamı kurdum tabi bilmiyordum ki bunlarda yanlışmış.Nette biraz daha araştırdım ve Pınar hanımı tanıdım (Şükürler olsun,bana doğruyu yanlışı ve neler yapmam gerektiğini öğretti,tabi bu işin hiç te basit olmadığını anllattı.) Bu andan itibaren yeniden büyük bir akvaryum içine kuru alan ve tüm detaylarını oluşturdum.yemleri de tavsiyeler üstüne en kaliteli olanları aldım.Şimdi minikler de mutlu bizde huzurluyuz,evimizin neşe kaynağı oldular. Bizi tanıyorlar yemleri elimizden yiyorlar hatta çoğunlukta yemlerini eşim verdiği için onla araları daha iyi.Evin kötü adamı benim çünkü haftada bir sularının %75ini değiştiriyorum tabi bu arada miniklerin biraz rahatı bozuluyor. Biraz fazla uzattım ama tecrübelerimi yeni başlayan arkadşlarıma örnek olması açısından saizlerle paylaşmak istedim.Bundan sonra da tüm tecrübelerimi ve bilgi ihtiyacımı sizlerle paylaşacagım. Pınar Hanıma buradan tekrar teşekkürlerimi iletiyorum. Saygılarımla,
merhaba bende size kapluş hikayem anlatayım... pek eğlenceli olmasada..... ben sürekli bi hayvan besleme hevesyle yaşardım... bi ara papağanım oldu ama sadece bana ait değil di ailenindi ben bakamıyordum babam bakıyorudu... ben sadece benim bakabileceğim onunla bişeyler paylaşabilceğim bir haywan arıyordum ... önce balık aldım ama onu alıp elimde gezdiremiyordum,ben ona baktığımda oda bana kafasını kaldırıp bakmıyordu,boş bakışlar ve 3 saniyelik bi hafıza bişey ifade etmiyor... en sonunda bi kaplumbağa aldım ilk kaplumbağamdı ve sanırım hastaydı...3 gün içinde öldü çok üzüldüm onu bir saksını dibine gömdüm çöpe atmaya kıyamadım çünkü o benim için o kadar değersiz değildi ... aradan 1 ay başka bir kaplumbağa aldım ... onla çok iyiy anlaşıyorduk :D elimden yemek alıyor, benden hiç kaçmıyordu bu böle 5 ay sürdü tatile gitme zamanı gelmişti onu küçük bir dondurma kabına koyup kucağıma aldım yolda onunla oynuyor ona yemek veriyordum ben uyurken bile kuçağımdaydı ... sonunda gideceğimiz yere wardık ve onu tekrara yuvasına koydum bana teşekkür eder gibi baktı... onunla tatilde de 1 ay böle geçti ama bizim dağ çıkmamız gerekiyordu.. onu götüremezdim çünkü ölmesinden korkuyordum orda hava das keskin bi soğuk wardı onu büyükbabama emanet ettim herşeyini söledim anlattım...bende her gün arayıp sorcaktım ama şans telefon çekmiyor allahın dağında ... tek umudum büyük babamın ona iyi bakmış olmasını umuyordum ... ama ne yazıkki geri döndüğümde ölmüştü oldukça kirli bi su ve pis bir koku wardı çok üzülmüştüm.. bi daha bakmıycağım diyodum kendime nerdeyse ağlıcaktım annem geliyor yanıma tama üzülme die teslli etmeye çalışıyordu ... ben üzüldükçe büyükbabamda üzülüyordu ... bende biraz toparldım kendimi ... istanbula döndük tam 1,5 sene geçti yeni iki tane kapumbağa aldım... onalara bakmaya başladım birinin adı kabuk diğerinin mikelenjelo ... şmdi onları çok sewiyorum onlarda beni ......:D:D:D:D
Pınar açmış olduğun bu güzel konu için seni tebrik ederim, uzun bir süre siteden ve kapluşlarımdan ayrı kalmanın verdiği acıyı bu birbirinden güzel hikayeleri okuyarak teselli buldum. Anlatılan hikayelerden esinlenerek eminim herkez kendi kapluşları ile yaşadıklarından birşeyler bulup yazacaktır, herkezin hikayelerini sabırsızlıkla bekliyorum, bizlerle paylaşan arkadaşlarada teşekkür ediyorum..
Bu da benim hikayem:
http://www.hepsievcil.com/App/Forumlar/Cevaplar.aspx?KRef=5&FRef=30&BRef=50636
Aynen BonieVeClyde, ben de yazan tüm arkadaşlara çok teşekkür ederim, zevkle okuyorum :) Daha bir sürü hikaye okumak dileğiyle..
Pınar bizim tosbik edinme hikayemiz seninkinden farklı değil aslında. Küçükken bahçeli evde büyüdük bu yüzden köpeğimiz vardı hep, fakat şimdi dairelere sıkışıp yaşamak zorundayız bu nedenle dairede bakabileceğimiz bir arkadaş arıyorduk. Bir gün hiç bir şey bilmeden araştırmadan aldık Aybala ve Aybarsı. Daha ilk gün akşam bu sitenin forumlarına takıldık beppomomo nun bir araya 3. kez topladığı başlıkları bir gecede okuduk ertesi gün gidip ne gerekiyorsa aldık. Üç ayda 3.5 cm den 6 cm ye kadar büyüdüler, yapmadıkları şebeklik kalmadı, biz onları karşılıksız büyütüyoruz ama onlar bizi çok eğlendirip güldürerek karşılığını fazlasıyla ödüyorlar. Yavaş yavaş gürültü yapmaya başladılar, akşama kadar ısıtıcıyı yerinden çıkarmaya çalışıyorlar, filtreyi bozmak için ellerinden geleni yapıyorlar, günde iki öğün yemek vakti gelince akvaryumun ön yüzünde şebeğe dönüyorlar, galiba bizi sevdiler...
20 yaşındayım ve 3 yaşımdan beri tosbik besleme hayalini kuruyordum gariptir ki. 10 yaşıma geldiğimde anneme yalvarmama rağmen otoritesinden taviz vermedi ve bakamayacaksın başıma kalacak hem onlar öyle fanuslarından çıkıp evde geziyorlarmış ben istemem diye kestirip attı. halbuki bir kapluşum olsun diye resmen yanıp tutuşuyordum. eski bir arkadaşımla eminönünde bir kafeye oturmuş cebimdeki son 40 lirayı hangi ihtiyacıma yettireceğimin hesabını yapıyordum. birden aklıma nerden gelsiyse minik kapluşların sahibi olmak geldi. tüm ihtiyaçlarımı unutup bütün paramı onlara vercektim ancak 40 lira yeterli olur mu hiçbir fikrim yoktu. hemen gidip fiyat araştırması yapayım en azından diyerek bir petshop buldum. 2 tane kaplumbağa ve tahmin edebileceğiniz gibi bir ölüm fanusu içinde boyalı taşlar plastik bir palmiye ve uyduruk bir yem için 35 ytl fiyat çıkardılar. hemen aldım,5 lirada yol param kalmıştı ya başka hiçbirşeyin önemi yoktu. ayrıca eve bu kapluşları sokmanında emrivaki den daha başka yolu yoktu.yaşım artık 19 olmuştu bakımını pekala da ben yapabilirdim.annem beklediğimden daha sıcak karşıladı kapluşlarımı. fanusun içine 2 parmak su koydum biraz da yem. ama kabuklarına kapanmış çıkmıyordu benim şirinelerim. bir de isim buldum kapluşlarıma,karamel ve jelibon diye. başta alışamadılar herhalde hareket etmiyorlar dedim ancak bir kaç gün geçti hala hareket olmayınca üzüldüm. internete girip bir araştırayım dedim bir de ne göreyim, kapluşlarıma nasıl da eziyet edliyormusum o aptal plastik kabın içinde... bir akvaryum almam gerekiyordu,ama son paramı plastik fanusa vermiştim. moralim bozuldu,ne yapailirim diye araştırdım. dalıp yüzmeyi çok severler yazıyordu bir sitede. elimdeki imkanlar dahilinde onlara bu ortamı sağlayabilmek için düşündüm ve en sonunda adacığının üzerine bir kapa parçası koyarak adacığı yükselltim ve suyunu da neredeyse fanusun tamamı kadar koymaya başladım. böylece yaklaşık 7-8 cm de olsa yüzebilecekleri minik bir alan oluşturmuştum.kalorifer peteğinin üzerine koymuştum ve çay makinasında gece kaloriferler söndüğü zaman üşümesinler diye sıcak su bulundurup gece en az 2 defa kalkıp sularına sıcak su eklemesi yaptım kış boynca. ilk maaşımla onlara akvaryum alacağıma dair söz vermiştim kendime ancak benim maaş almam malesef 8 ayı buldu bu işsizlik döneminde. yaklaşık 8 ayı bu ölüm fanusunda geçirdiler bu 8 ay için kendimi asla affetmeyecem biliyorum ama kapluşlarım yine de biraz büyümeyi başarmıştı. işe başlayalı 15 gün falan olmuştu, eve bir geldim ki karamel fanusta tek başına yüzüyor. oraya bak buraya bak yok,bütün evi talan ettim. heryere baktım ama yok yo yok,başladım ağlamaya sinirim bozuldu da,o sırada bir karaltı gözüme çarptı bilgisayarın kenarında,bir de bakayım sıkışmış dokapla pc kasasının arasına,elime aldım ama hareket yok. öldü sandım, yere bıraktım ve kendime söylenmeye başladım,madem bakamayacaksın neden aldın aptal kız diye... bu sırada pıtır pıtır yürümeye başladı benimki... sevincimden havalara uçtum. sonra sevgilimi aradım,dedim bana hemen borç para veriyorsun. şaşırdı tabi,dedim geliyorum yanına sen açık petshop bak sadece. hemen gidip bir petshop bulduk. uygun yollu bir akvaryum aldım yine çok büyük değil ancak idare eder konumdaydı. ve tabiki ısıtıcısı filtresi,UV ışığı,ne eksiği vrasa tamamladım. eve geldim gece 2,5 olmuştu zaten, onlara akvaryumu yaşayabilecekleri en verimli hale getirdiğimde saat sabahın 4 ü olmuştu. kapluşlarımı akvaryuma yerleştirdim ve sabaha kadar uyku uuyumadan onları seyrettim. suyun içinde süzülüşleri ve mutlulukları bana teşekkür eder gibiydi. annem mi? şimdi onları benden çok seviyor:) tek sorunumuz sen şimdi bakamazsın o hayvanların yemini unutursun diye arada birbirimizden habersiz bir kaç posta yem veriyo olmamız:)