Hepsievcil
 
 

Sürüngen Forumları > Kaplumbağa

Mesaj Ekle

Kaplumbağa almak isteyenlere ya da zaten besleyenlere...

Merhaba arkadaşlar, (başka bir sitede su kaplumbağası almak isteyen arkadaşları biraz uyarmak, biraz bilgilendirmek amaçlı yazdığım bir yazıyı sizlerle de paylaşmak istedim, inşallah sabırsız hayvansever dostlarımızı bu tip yazılarımız arttıkça daha çok bilinçlendirir, ve onların kapluşlarına daha iyi bakmalarını sağlarız... ) Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, kaplumbağa vb sürüngenleri beslemek kedi köpek gibi evcil hayvanları beslemekten çok daha zordur aslında.. Çünkü siz petshoplardan naylon poşet içinde sadece yeşil, ufak, sevimli bir kapluş alıp giderek o kaplumbağayı besleyebileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Pet shoplarda yanında verdikleri plastik kaplar, hani ortalarında genelde bir palmiye vardır, kapluşlarınızın uzun vadede yaşam alanları değil, ölüm alanları olur... Kaplumbağalar hepimizin bildiği gibi yavaş olma özelliği ile tanınmıştır; ve onların ölümleri de yaşamları gibi ağır ağır olur.. Hep benzer hikayeler vardır: "Abi ben bir kaplumbağa aldım, 1-2 sene yaşadı sonra bir gün baktım hareket etmiyor, ölmüş" "Abi sonra ben bir kaplumbağa daha aldım, hareketli zıpır birşeydi, birden gözleri şişti, kabuğu yumuşadı falan derken kaybettik" "Abi ben bir kaplumbağa daha aldım, evin içinde kaybettim bu sefer, taşındık hatta, hiçbir yerden çıkmadı" "Yok abi ben artık kaplumbağa falan almam ömrü az zaten ölüp ölüp gidiyorlar" vs... Malesef bu hikayelerdeki ölmüş zavallılar istemeden de olsa sahiplerinin öldürdüğü miniklerdir... Kaplumbağaları yaşatmak şüphesiz böyle kolayca almaktan daha zahmetli olacaktır. Düşünün ki bu hayvanlar cennet gibi bir yerde, şırıl şırıl akan nehirlerin içinde, ya da durgun bir gölün üzerindeki kayalarda güneşlenirken onları hakkaten büyüklüklerinin(ytl) veya renklerinin benzediği(dolar)para birimleri olarak görenler hoyratça toplayıp pet shoplarda o pislik içinde olan akvaryumlara(Türkiye`de sadece 3- 5 pet shopu bu genelleme haricinde tutabilirim malesef) mahkum ediyorlar.. Üst üste bir bekleme sarıyor hepsini, o minicik bedenlerini de hastalıklar... Tek tek ölümü bekliyorlar.. Her gün belki birisi gidiyor, lütfederse temizliyor pet shopçu alıp çöpe atarak, yok eğer o gün keyfi yerinde değilse "ya bir kaplumbağa ölmüş" diyen müşterilere de "yok kardeşim uyuyor o kış uykusunda" deyip es geçer... Aslında o da bilir, leş demek her zaman hastalıklara sebep olacak mikrop demektir.. Aslında o da ölülerini gömer, üşenmez... Evinde bekletip en sevdiklerinin kokusundan tiksinmeyi, mikrobundan hasta olmayı bekleyemez.. Ama bunu o minik kapluşlara çok görür işte, ölse bile ayıklamayla falan uğraşamaz, hem sanki başka işi mi yok, işi hayvan satmak; tedavi etmek, beslemek, onlara iyi davranmak falan değil, ne de olsa sürümden kazanıyor... Bu sizden önceki hikayeleri bu miniklerin.. Asıl macera bundan sonra başlıyor işte... Birileri gelir şu olsun der, o arkadaş büyük bir şaşkınlıkta iken bir naylona alınır, biraz su katılır, biraz üflenip şişirilen naylonun içinde, başka bir poşete alınıp endişeli bir yolculuktan sonra, belki acıdılar halime geri nehrime atacaklar beni diye düşünürken o esnada tanışması gerçekleşir tabutuyla... Plastiktir, kurtulmaya çalıştıkça tırnakları kayar, suya girse buz gibidir en çok da geceleri, donar... Soğukkanlı olsalar da alışmıştır kış uykusu hariç 18-33 derece suyuna.. Şimdi salonun o en ıssız köşesinde, kaloriferlerin kapandığı, ev halkının horul horul uyuduğu saatte hava-su kaç dereceyse o derecedir vücut ısısı.. Üşür.. hem de çok üşür, günden güne... En çok suyunun değiştiği günleri sever, hem pis bir kokudan kurtulacaktır, hem de taze konan su hiç değilse en başta hep biraz ılıktır... Derken ona iki de bir gelip bakanlar azalmaya başlar, suyunu değiştirmeye üşenmeler başlar.. Öyle ki bazı günler aç aç oturur, o kuru bayat mamasını bile özler... Sonra birden gözlerini açamamaya başlar, birşeyler olup bitmektedir etrafında ama açılmıyor ki gözler "ne oluyor lan orda" diyebilsin.. Endişeli bekleyiş devam eder, giderek artan ızdıraplarla... Sonra böyle kabuğun ortası bir yerler çok ağrır.. Sesi çıkmıyor ki diyebilsin... Öyle hastalık hastası bir tip de değildir; ama ben hastayım diye en fazla kabuğuna çekilerek, ve artık hep uyuyarak haykırabilir... Birileri dürter, "ne oluyor lan buna" diye.. Alır şöyle bir sallar, "tamam ne olur artık yapma" anlamında kolunu bacağını çıkarttırana kadar devam eder... Artık yem yemeye ne hali vardır, ne isteği... Ağrıları giderek şiddetlenmiştir, ve akciğer enfeksiyonu artık geri dönüşü olmayan zararlar vermeye başlamıştır kabuğunun sertliğine inat o narin bedenine.. Kabuk demişken, o saatlerce güneşlendirdiği parlak, yeşilin en güzel tonlarında olan kabuğu yumuşamaya, solmaya başlamıştır bir yandan... Güneşi o kadar özlemiştir ki.. Sahibi cahil ama iyi niyetli biridir gene, ara sıra kaloriferin üstüne koyar güneş niyetine, sadece ısınmakla kalmaz; haşlanır gibi olur, rahatsız olur.. Ve nerden bilsin kaplumbağalar için güneş sadece ısı değil, yaşam demek olduğunu... Kabuğunun güneşin faydalı ışıklarını görmesi lazım... Yoksa o sırtında taşıdığı ev bile vazgeçer ondan, yaşaması için onu korumaya, onu sahiplenmeye değil bilakis ölmesi için yardım etmeye başlar ona.. Öyle cam ardındaki güneş de olmuyor malesef.. Onların nehirlerinde böyle camlar, bu kadar dar alanlar, acımasız, üşengeç insanlar yoktu.. Güneş ışığını direkt alırlardı keyifle(cam ardından gelenler sadece ısı verir ve hiçbir işe yaramaz), yorulana kadar yüzerlerdi o koccaman göllerde.. Bu kadar duygusallık yeterdi... Eski günler hakkaten hep güzeldi.. Ağrısı dayanılmaz haldeydi oysa şimdi, bu yüzden girebildiği kadar girdi son kez kabuğunun içine; ya da buna bile hali kalmadan kollarını, bacaklarını, o minik kafasını bile içeri çekemeden son kez baktı onu umursamayan üşengeç insanlara, pislik içindeki buz gibi suyuna, sahte palmiyesine... Öldü... Kimliği belirli şahıslar tarafından aslında bizzat öldürüldü... Saygılarımla

Rmetin tekrar merhaba.
Yazını duygulanarak okudum eline sağlık. Bu konuda ve bu anlamda yazan topu topu birkaç arkadaşız ama ufakta olsa bir ilerleme sağladığımızı düşünüyorum.
En azında kaplumbağa ticaretinde ki , o kabak gibi ortada olmasına ramen kimseler tarafından görülmek istenmeyen facianın görülmesini sağlamaya başlıyoruz gibi. Su kaplumbağaları evde ve akvaryumlarda beslenmeye uygun canlılar değiller. Onlara bir dereceye kadar hakkıyla bakabilecek özverili , gerekli masraftan ve zahmetten kaçmayacak kişiler elbette vardır ama belki 10 binde bir

Kaplumbağa ticaretinin , bebek kaplumbağaların dayanılmaz sevimliliği , birşeye sahip olmanın dayanılmaz hafifliği ve satıcıların ticari satış tilkilikleri ardına saklanmış öyle sinsi bir acımasızlığı varki kimse işin başında bunu farkedemiyor. Fark edilir gibi olduğunda ise artık iş işten geçmiş oluyor. Milyonlarca kaplumbağa dünyanın her yanında sessiz sedasız herkesin gözü önünde acı çekerek ölüyor ve çöpe atılıyor. Vicdanların rahatlatılması için adeta çizgi flim mantığında olduğu gibi yenisi alınıyor. Hayır o ölmedi bak işte akvaryumda duruyor demek için. Ölümün olmadığı her kahramanın düşüp kalkıp yeniden hayatına devam ettiği çizgi flim mantığıyla büyüyen ölümü gerçek manada anlamayan , öldüyse öldü hayat bu , zaten ölecekti diyen adeta görsel "efek çizgi flim mantığı sürekli tüketim eskiyi at yenisini al" felsefesiyle yaşamanın bir yansıması gibi kaplumbağalar çöpe gidiyor ama hemen akvaryuma yenileri geliyor. Kimse yahu ben bakamıyorum öldürüyorum bu iş ya bana uygun değil yada bu iş doğanın gerçeklerine uygun değil demiyor.

Hep birlikte bu konuda sürekli yazmalıyız taa ki bu kirli ticaretin evlerde biten o kaçınılmaz acıklı sonu iyice anlaşılana kadar. İlk hedef bu sevimli gözüken ticareti mümkün olduğunca yavaşlatmak ama sonra toptan durmasını sağlamak olmalı. Çünkü bu ticareti savunan yada karşı çıkan herkes çok net biliyor ki evde özellikle su kaplumbağası beslemek adet mum gibi eriyen bir şey. Eğer öldürmediysek doğru bakımla yaşatmayı başardıysak bile eninde sonunda gün geliyor o kaplumbağaları başımızdan atıveriyoruz. Ama göle ama petshopa ama bir başkasının başına.

Sendeki pembe lekeli minikler artık iyidirler umarım. Minikler dedim ama herhalde keratalar artık epey büyümüştür.
Sevgiler

Not : Bu arada yazında dolar ibaresi geçen yerde gerçekten çok şaşırdım çünkü son yazdığım ama henüz hiçbir yerde yayınlamadığım yazımın adı "1 dolar için öldüler " di. Çinliler son yıllarda bunu 20 cente kadar düşürdüler gerçi . Esas felaket yeni mi başlıyor acaba ??

img

frozen

19 yıl 4 ay 16 günlük üyedir.

ÖZEL MESAJ

Ne güzel yazmışsınız rmetin, ellerinize sağlık.

Sadece bu işe dahil olan tüccarlar, çiftlikler, toplayıcılar, petshoplar, sonra ölüm fanusunda can çekişerek ölümlerine şahit olan kaplumbağa sahipleri değil, en iyi koşullar diye geçinilen akvaryum ortamlarında bakanlara kadar hepimiz suçluyuz, hepimiz sorumluyuz. Hadi açıkça itiraf edelim ki biz bu hayvancıkların açıkça katiliyiz, en iyi ihtimalle müebbet hapis gardiyanlarıyız. Biri diğerinden iyi diye bir şey yok, sadece nispi bir iyilik.

Zaten ölüm fanusunda bakmayan bir avuç insanız, ama bu da bizi aklamaz. İnsan olduğumuz için mi, kafes, tel, ağ yapabilen ellere ve beyne sahip olduğumuz için mi sırf bize “arkadaş olsun”, “seyir zevki olsun”, “eğlence olsun” diye bu güzel canlıları mahkum etme hakkına sahip oluyoruz? Hakkımız var mı gerçek güneş yerine UVB ve ampul dikmeye kafalarına; gerçek kaya yerine vantuzlanmış, üstü bulaşık beziyle örtülmüş cd kapaklarına onları tünetmeye? Hangi akvaryum sonsuz nehirler kadar büyük, git gel 3-5 kulaç, ne kadar büyük olursa olsun aslında gerçekten küçük olan 4 duvar cam akvaryumlarda mahkum etmek nasıl bir bencilliğidir (yine) insan denen acımasız canlının? Bu yüzden tümden karşı olmak lazım kaplumbağa beslemeye ve kaplumbağa ticaretine. “Gerçekten bakabilecek olanlar alsın” sözüne de asla katılmıyorum bu yüzden. Ölüm fanusu ya da tam teşhisatlı akvaryum; biri diğerinden daha konforlu ve işkencenin olmadığı bir hapishane, ama en nihayetinde ikisi de hapishane. Hiçbir şey onların derin, yeşil sularının, bol güneşli topraklarının yerine geçemeyecek, nefes alıp verseler dahi bu gerçekten bir “hayat” olmayacak onlar için. Hiçbir canlının hayatı diğerinden üstün, değerli olamaz, olmamalı. Ama işte insanoğlu bu ayrımı anlamanın çok çok uzağında.

İnanın artık “hayvan beslemek” kelimesinden iğreniyor ve utanıyorum, biraz derin düşününce ne kadar zalim bir kavram, hangi canlı biz onu “besleyelim”, evimize alıp seyredelim, sevelim edelim diye doğuyor ki? İyi koşullarda yaşatmaya çalıştığım, sağlıklı kaplumbağam ile ilgili cidden sık sık vicdan azabı çekiyorum; hiçbir zaman bir nehirde doyasıya yüzemeyecek, hiçbir zaman istediğini yapmakta özgür olamayacak, çiftleşemeyecek, başka kaplumbağalarla karşılaşamayacak, üreyemeyecek….ben ona ne kadarını biçtiysem, cebimde ne kadar para varsa ona göre “yaşayacak”, ne verirsem onu yiyecek, akvaryumuna bağlı tüm fişleri çeksem muhtemelen hastalanıp ölecek…aynı bitkisel hayatta ama yaşama tutunmaya devam eden bir hasta gibi. Çünkü ben insanım, o 10 liralık kaplumbağa!!! Üstelik aldığımız her kaplumbağa piyasada (“hayvan ticareti piyasası”, kanımı donduruyor bu kelime bile) arzdan bir eksiltip bir fazla talep açığı yarattıkça yeni bebeklerin de bu ticarete döngüsüne girmesine katkıda bulunacak. Bu yüzden bakamayacaksanız da bakabilecekseniz de almayın lütfen. “Bakmak” dediğimiz şeyin tanımı da baştan aşağı yanlış işte zaten.

Kendimizi bu kadar değerli görüp tüm doğayı sömürmemiz zannediyorum ki insan ırkının sonunu getirecek, ve belki zaten getirmeli, doğaya bizim kadar zararlı başka bir canlı yok kesinlikle çünkü. Konuyu çok dağıttığım sanıyorum ama bu yaygın, etik olarak çarpık bakış açısının da altına çizmek istiyorum. Kısacası “bakabilecekseniz alın” sözüne tamamen karşı çıkıyorum, bu tatlı canlılar doğaya ait, bizim evlerimiz onların doğası değil, onları rmetin’in çok harika tasvir ettiği yeşil sularından koparmaya hakkımız yok. Lütfen kaplumbağa almayın, hediye etmeyin, forumda, gerçek hayatta, petshoplarda, arkadaşlarınız arasında, nerde kaplumbağa alma fikriyle karşılaşırsanız anında müdahale edin, almamak konusunda ikna edin.

Son olarak kaplumbağa ticareti ile ilgili çok acı ama göz ardı edemeyeceğimiz kadar gerçek birkaç fotoğraf eklemek istiyorum, pek çok yazı ne yazık ki okunmuyor, fikirler kaybolup gidebiliyor, ama fotoğraflar daha akılda kalıcı sanıyorum, lütfen bu görüntüleri unutmayalım, aldığımız her kaplumbağa ile yeni fındık burunlar bu eziyete maruz kalıyor.

not: Fotoğraflar http://nytts.org/proceedings/luiijf.htm sitesinden alıntıdır.

img

pinar1112

18 yıl 10 günlük üyedir.

ÖZEL MESAJ

pınar abla bu resimler ne yaa üzüldüm şimdi...

yaa böyle birşey söylemek istemezdim ama o resimlerdeki hayvanlara bu eziyeti kim yaptıysa onun allah belasını versin

Bu başlığı atlamışım. Benim gibi gözden kaçıranlar için yukarılara taşımak istedim.

img

yasdal

19 yıl 10 günlük üyedir.

ÖZEL MESAJ

Bunları yapanlar herhalde insan değil.

img

gangsta4ever

16 yıl 4 ay 12 günlük üyedir.

ÖZEL MESAJ

İnsanlık dışı

img

gangsta4ever

16 yıl 4 ay 12 günlük üyedir.

ÖZEL MESAJ

arkadaşlar 1 ay kadar öne babam bana bir arkadaşından aldığını söyleyerek 2 ad kırmızı yanaklı su kaplumbağası aldı beslenmeleri ve yaşamaları hakkında her site farklı bir tez ortaya sürüyor cinsiyetleri hakkındada bilgim yok tek bildiğim biri 2 diğeri ise 4 yaşında olmaları lütfen yardımcı olurmusunuz [email protected] 0542 804 9871

Dün pazardan geçrken tesadüfen gözüme bişey takıldı 1 tane akvaryumun içine yaklaşık 40-50 tane japon balığını sokmuşlar üstü açık hayvancağızların ne ısıtıcı ne motor önünde ise ufak ufak fanuslarda japonlar soğukta alınmayı bekliyorlar.Artık hiç bişey demiyorum Türkiyenin vay haline:(

img

gangsta4ever

16 yıl 4 ay 12 günlük üyedir.

ÖZEL MESAJ